Ben çocukken evimizde televizyon yoktu. Ya da şöyle diyeyim: vardı ama her zaman çalışmazdı. Ama ne zaman elektrik gelse, bizim için en kıymetli şey televizyondan önce radyoydu. O küçük, gri, yanlarından biraz paslanmış radyo cihazı, evin köşesinde sessizce beklerdi. Bir düğmesini çevirirdin, cızırtılar başlardı, ardından tanıdık bir ses: "Burasi TRT Radyo 1…" İşte o an dünyanın geri kalanı bizim evin içine girerdi.
Radyo dinlemek sadece bir boşluğu doldurmak değildi; bir deneyimdi. Sabahları haberlerle güne başlar, öğleye doğru sanat müziğiyle mutfağın havası değişirdi. Akşamüstü radyodaki tiyatrolar başlardı. Bugün podcast dinleyen gençlerin yaşadığı deneyimi, biz o radyo tiyatrolarıyla yaşıyorduk. Gözümüzün önünde canlanan sahneler, sadece sesle kurulan dünyalar… Kimi zaman gözlerimi kapatır, o anlatılan sokakları, o konuşan karakterleri hayalimde canlandırırdım. Hayal gücü işte o zaman gelişirdi.
Bir de merak duygusu vardı. Şimdi bir şey merak ettiğimizde hemen Google’a soruyoruz. Ama o zamanlar radyo bir bilgelik kaynağıydı. "Acaba bugün kim konu olacak programa?" "Hangi şarkı çalacak?" gibi küçük sorular bile insanı heyecanlandırırdı.
Radyonun bana en büyük katkısı ise dikkatli dinlemeyi öğretmesiydi. Şimdi çoğu kişi bir yandan iş yaparken bir yandan podcast dinliyor ama ben radyoda bir şey kaçırmamak için kulak kesilirdim. Bu, ileride ders dinlememde de etkili oldu, insanları sabırla dinlememde de.
Bir başka kazanım ise ortaklık duygusuydu. Annemle birlikte radyoyu dinlerken aramızda bir bağ oluşurdu. Belki çok konuşmazdık ama aynı şarkıya eşlik eder, aynı anda güler ya da hüzünlenirdik. Bu tür sessiz bağlar bugün kolay kolay kurulmuyor. Herkes kendi kulaklığında, kendi dünyasında.
Radyonun zamanla hayatımızdan çekilmesi doğal belki. Teknoloji gelişti, alışkanlıklar değişti. Ama o zamanlar radyo bize bir şeyler sunmaktan çok, bizden bir şeyler istiyordu: Zaman, dikkat, sabır ve hayal gücü. Ve bence bu yönüyle, bana en çok şey katan medya aracı oldu.
Bugün bile ara sıra eski bir radyo bulursam düğmesini çevirip o cızırtıları dinlerim. Belki bir ses gelir, belki bir anı… Ama her defasında içimde bir yer kıpırdar. Çünkü o sesler sadece geçmişi değil, bana kazandırdığı bütün güzel alışkanlıkları da hatırlatır.